19 Şubat 2010 Cuma

Duymak

Çok sıkıcı olacağını biliyordu toplantının. Her biri ikişer saat süren 4 seans izlemesi gerekiyordu. Etrafını saran ciddi ve mizah duygusunu gelmeden önce ofis dolaplarına kilitlemiş yaklaşık otuz kadar adam, Fransa’ dan geldiğini duyunca güzel ve cana yakın olmasını beklediği ama hayal kırıklığına uğradığı bir kız ve eskiden tanıdığı ama pek yakın olmadığı birkaç arkadaşı ile bütün günü geçirecekti. Sessiz, itirazsız, dikkatle dinlemeye adamalıydı kendini. Aslında yerinde durmak, durağan kalmak ona göre değildi. Üstelik de konu onun yatırım yapıp odaklanabileceği bir alan da değildi. Toplantı başlarken “Niye geldim ben bu toplantıya?” duygusu üstüne gelip yapıştı. Mümkün olduğunca arkalarda bir yer araştırdı. Ama toplantıyı organize edenler ve konuşmacılar arkaları doldurmuştu. Mecburen ortaya oturdu. Bu kadar adam için bu salon küçük ve havasız değil miydi? Yanındaki İngiliz akşamdan kalma, bira kokuyordu hala. Uyanamamış gibiydi, hatta belki yüzünü bile yıkamamıştı gelirken. Öbür yanındaki Avusturyalı ise sürekli onun yazdıklarına bakıyordu, sanki anlayacakmış gibi. Belki kendi dili ile benzer kelimeleri yakalamaya çalışıyordu, ama ne anlamsızdı… Sorsaydı söylerdi zaten ne yazdığını. Yazımdan karakter analizi yapıyor veya benimle konuşmak için fırsat yaratmaya çalışıyor olabilir diye düşündü. Tekrar kendini toparlayıp konuşmacının kötü İngilizcesi ile gevelediği sunuma odaklandı. Burası sosyalleşmek için seçilebilecek en kötü yer ve zamandı.

Bu gün böyle geçmeyecekti ve hatta yarını da vardı daha. Bir yol bulmalıydı. Gözleri yanmaya uykusu gelmeye başlamıştı. Üstelik de konuşan adamı anlamak gerçekten zordu. Birden reiki geldi aklına. Algılarının açılması, konuları anlayabilmesi, odaklanabilmesi ve doğru ve yararlı yorumlar getirebilmesi için, kendisine reiki yapmaya karar verdi. Elini midesine koydu. Eli ısınmaya başladığında sıkıntısının hafiflediğini, çekilmez gibi gelen saatleri umursamadığını fark etti. Daha devam etmeliydi. Daha çok reiki yapmalıydı. “Hatta hedefi büyütelim,” dedi. “Bu toplantının ışıldayan kısmı ben olayım, madem başkasında umut yok, o zaman ben ışıldayayım, kendi ışığımı yayayım.” Işıldamak istiyordu.

Birden aklına Zehra geldi. Daha dün İstanbul’ dan ayrılmadan önce görmüş olmasına rağmen, onu çok özlediğini düşündü. Aklına onun son zamanlarda yaşadığı sıkıntılar, üzüntüler ve çalkantılar geldi. Bazen her şey bir anda insanın üzerine yürür, bu durumda Zehra’ nın bu yükleri nasıl taşıdığına hayret ediyor ve saygı duyuyordu. “Bu güçlü kızın biraz daha güce ihtiyacı var,” dedi kendi kendine. Reikinin birazını ona yönlendirmeye karar verdi. Ne de olsa kaynak sonsuz ve kullanımı serbestti. Öyle lisans parası işlemiyordu sattığı yazılımlar için olduğu gibi, tıkır tıkır. Zehra’ ya reiki yollamaya başladı, yerine ulaşacağını, onun günlük kaygılarını azaltacağını umarak. 15 dakika daha geçti. Toplantı kendisi için verimli bir hale dönmüştü. Zehra’ ya SMS atmaya karar verdi. “Benden reiki istedin, ben de 15 dakikadır yolluyorum. Tadını çıkart canım.” Niye bu cümleyi kurduğunu bilmiyordu. İçinden öylesine gelen binlerce cümleden biriydi. Çoğunu bekletmez, ifade ederdi. Özellikle iyi bir şey ise, karşısındakinin bunu duymayı hak etmiş olduğuna inanırdı. Sonra yine toplantıya verdi dikkatini, soruları dinledi, sorular sordu, cevapları tartıştı. Bir anda sesi kısık telefonunun ışığının yanıp söndüğünü fark etti. SMS gelmişti Zehra’ dan. “Nasıl mümkün olabilir??? İnanamıyorum!!! Az önce senin masana geldim. Yerinde olmadığını görünce, nasıl ihtiyacım oluyor pozitif enerjisine bazı insanların dedim. Sen bunu nasıl hissettin ve bana istedin diye SMS atabildin?”

Şaşırmıştı. Bu yaşadıkları telepati çok uç bir şeydi. Normalde birine reiki yolladığında alıcı bunu hissedebiliyordu. Ama alıcının talebini iletmesi ve onun bunu hissetmesi başka bir durumdu. Arada bazı insanlar için “reiki yollamalıyım” düşüncesi belirirdi. Bazıları için bu istek öyle güçlü oluyordu ki, kalbi hızlanıyor ve reikinin ellerinden oluk oluk aktığını hissetmeden sakinleşemiyordu. Ama bunları o insanlara önem verdiğine, onların iyiliklerini istediğine yorumluyordu. Demek ki, birdenbire aklına düşen reiki talepleri doğru idi. Alıcılar güçlü bir şekilde bunu talep ediyor olmalıydılar. Ve o bunları hissedebiliyordu. Kesinlikle sezgilerini dinlemek, onlara duymazdan gelmemek gerekiyordu. Böylece dostları ile arasındaki şu görünmez iletişim daha zengin bir hale dönüşecekti. Çok mutlu ve huzurlu hissetti kendini. Ellerinde bir mucize vardı ve onun sayesinde kendi mucizesini deneyimleyebiliyordu. İlk bölümün sonuna kadar Zehra reikiyi aldı…

Mola verildiğinde bir kahve almak için dışarıya çıkıyordu. Eski arkadaşlarından biri ona selam verdi. Gülümseyerek karşılık verdi. Yanından daha uzaklaşmadan arkadaşı arkasından seslendi. “Hey, you are sparkling today!” Döndü, gülümsedi tekrar, el salladı aceleyle ve kahve makinasının başına gitti. Kahveyi alırken düşündü. “Ne dedi bana bu adam? Sparkling? Yani ‘ışıldıyorsun’ dedi… Bana ‘ışıldıyorsun’ dedi!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder