1 Şubat 2010 Pazartesi

Dünya ne üzerinde dönüyor?

Kitap hayata bakış açımızı değiştirir mi? Benim değiştirdi, sizi bilmem.

Reenkarnasyon konusunda daldım son zamanlarda. Bazı insanlarla geçmiş hayatlarımdan taşıdığım karmik ilişkilerin bugünümü yönlendiriyor olabileceğine dair bir uyarı aldım bir dostumdan. Karma Tarkan’ ın o güzelim albümü olmaktan daha fazla anlam taşıyor olabilirdi. Okuyalım bakalım diye aldım “Karma ve Tekrardoğuş” isimli kitabı. Tabii böyle şeylerin ispatı yok. Masal kitabı okur gibi okudum çoğu yerini. Çünkü bu zamana kadar bana verilen tüm inançlara ters. Her ne kadar Mevlana tekrardoğuş ile ilgili birçok söz ediyor olsa da ben yarım yamalak bilgimle şu anda bütünlüğe ulaşmaktan acizim. Öyle açım ki aynı anda iki üç kitabı takip ediyorum, onu da bileyim, bunu da öğreneyim, bunu da istiyorum… Yapmaya çalıştığım 1000 parçalık bulmacalara benziyor. Herhalde sentez zaman alacak. Ama biz buna takılamayız değil mi? Hedef önümüzde elbette ama yoldan da keyif almayı başarabilmek lazım.

Her neyse, inançlarıma ve şu ana kadarki bilgilerime ters olan bir şey okumaya başladığımda reddetmek yerine “benim bunda içselleştirmem gereken ne var” diye bakıyorum. Reiki’ yi çağırıyorum yardıma bazen. “Ey Reiki” diyorum, “Gel ve zihnimi bu kitaba açmama ve ondan faydalı şeyleri bulup çıkarmama yardım et.” İşe yarıyor olmalı, çünkü hayatım değişiyor.

Evet, konu kitap “Karma ve Tekrardoğuş”. Efendim karma şudur, budur, vs. Gerisindeki mantık güzel ama şimdi detaylara girmeyeceğim. Tek bir cümle aydınlattı beni, bir tek onu paylaşmak istiyorum.

“Dünya bizim tamamladığımız küçük görevlerimiz üzerinde döner.”

Vay, çok etkili bir cümle!

Kitap der ki, “insan karma üretecek davranışlardan kaçınmalıdır.” Bunun birkaç yolu var. Bunlardan birisi de işini sorgulamadan ve karşılık beklemeden en iyi şekilde yapmak. Hani elimize yapışan işler vardır ya, söyleniriz, istemeyiz, erteleriz…Yapın yahu, yapın gitsin. Yoksa dünya dönmeyecek, herkes böyle davranırsa...

Mesela ben… Otomatik pilota bağladım. Hiç sorgulamadan ve yaptığım işlerin etkisinde kalmadan pıt diye şapka değiştirebiliyorum artık. Ofise geliyorum, karmaşaya bir nefes egzersizi yaparak giriyorum. Basit ama etkisi güçlü. Nefes alırken dörde kadar say, verirken dörde kadar say, hepsi bu. Bu bana hiçliği hatırlatıyor. Bunun karşısında tüm zorluklar önemini, problemlerim etkisini, sıkıntılarım gücünü yitiriyor. Nesin ki sadece bir nefes… Hadi artık buraya bir amaç için geldin, başla bakalım… Niye alıyorsun ki o nefesi bunları yapmayacaksan. Aaa, bir de bakıyorum başlamışım tıkır tıkır çalışmaya. Arada kalbim sıkışınca “hadi bak dünya dönmeyecek, senin dünyan böyle dönse başkasınınki dönmeyecek, onunki dönmezse bir sonraki etkilenecek.” Hadi bakalım,tıkır tıkır… Cevaplanmış telefonum, mailim yok maşallah. Konuşmam gereken herkes aranmış. Dinlemem gereken herkes dinlenmiş.

Saat 17.30, kapa bakalım şalteri, yeni bir devre aç. Servise biniyorum. Kusura bakmayın o saat benim. Müzik dinlerim, kitap okurum, uyurum, kime ne. O benim lüksüm.

Eve girdiğim andan itibaren aşçıyım. Efe ne yer, Engin ne ister? Mutfaktayım, 15 dakikam var, bir şey hazırladım hazırladım, olmadı Efe geldi zaten, bitti… Oyun oynamak benim işim, yerlerde yuvarlanmak, beraber çizgi film izlemek, sohbet etmek, “faaliyet” yapmak… Efe benden bıkıp kendi kendine oynamaya çekilince ben gene otomatik pilota bağlıyorum.

Engin geliyor eve, e aynı şeyleri yemiyoruz hiç birimiz. Hepimizin ayrı menüsü var. Ona da tabağı hazırlanıyor. Arada oturuyorum elbette. 5 dakikalık nefes terapisi. Tekrar tıkır tıkır… Günle ilgili sohbet de var programımızda. Engin kızıyor bana haberler izlemiyorum diye. Dünyadan habersizmişim, uzayda yaşıyor gibiymişim. Ama eminim o da farkındadır ekstra stres yüklenmemiş, öfkeye bulanmamış, ümitsizliğe kapılmamış bir eşinin olması ona da fayda. Varsın cahil olsun, aman sinirli olmasın da… En azından anlattıklarını anlayabiliyorum da oradan kurtarıyorum.

Efe uyumuşsa saatinde, ne yapacağımı şaşırıyorum. Muhtemelen Engin kendini kaptırmıştır çalışmaya, veya okumaya. Ben boştayım. Ne yapsam bilemiyorum ki. Kitapları okumalıyım, evi toplamalıyım, dinlenmeliyim, şu blog işini de çıkardım başıma, 3 yeni DVD var seyret beni diye bakıyorlar. Acaba balkonda müzik mi dinlesem? Ya da her şeyi unutup reiki mi yapsam? Bu kararsızlığa devam etsem hiçbir şey yapamayacağım, birinden başlamalıyım.
Öyle önemli değil yaptıklarım. Basit şeyler… Uyumaya gittiğimde evim pırıl pırıl, ofisteki işler tertemiz yarını bekliyor olmuyor. E mükemmel olamam. Bir şeyler yapmış olmak hiçbir şey yapmamış olmaktan iyidir. Benim dünyam böyle dönüyor işte. Efe’ nin dünyasını besliyor, Engin’ in dünyasını, müşterilerimin, iş arkadaşlarımın, müdürlerimin, birilerinin birilerinin… Düşünme, yap, sızlanma, üşenme, şikayet etme, sadece yap, dünya senin yaptığın küçük işlerin üzerinde dönüyor.

1 yorum:

  1. Bir cok kadinin hayatini anlatmissin. Ne olacak bu cambaz kadinlarin hali?

    YanıtlaSil